Gönderi dağıtım gününü bekliyor ne demek ?

Aylin

New member
“Gönderi dağıtım gününü bekliyor” ne demek? Belirsizliğe alışmamız mı, yoksa itiraz etmemiz mi bekleniyor?

Selam forumdaşlar,

Bu ifadeyi gören herkes gibi ben de ekrana bakıp diş sıktım: “Gönderi dağıtım gününü bekliyor.” Bence bu, lojistik şirketlerinin sorumluluğu müşterinin sabrına havale eden en muğlak statülerinden biri. Ne zaman teslim edilecek? Bugün mü, yarın mı, yoksa “takvim uygun olduğunda” mı? Belli değil. Bu yazıda bu ifadenin gerçekte ne söylediğini, neyi sakladığını ve neden eleştiriyi hak ettiğini tartışmaya açıyorum. Çünkü bu sadece bir paket meselesi değil; şeffaflık, hesap verebilirlik ve müşteriyle kurulan ilişki meselesi.

---

Kelimenin tam anlamı: Teknik bir “bekletme” işareti

“Gönderi dağıtım gününü bekliyor”, kaba çevirisiyle, paketinizin belirlenmiş dağıtım planında sıraya alındığını, ama sahaya çıkmadığını söyler. Kimi zaman depo–şube–kurye üçgeninde bir yerde, kimi zaman da rota planlamasında takılan bir gönderidir bu. Yani sürecin olması gereken noktasında değil, olması beklenen noktasındadır.

Sistem diliyle konuşursak: SLA (hizmet düzeyi anlaşması) saatleri daralıyor, kapasite planı geriden geliyor, rota optimizasyonu “en iyi senaryo”ya göre kurulmuş, gerçek hayat ise yağmur, trafik ve vardiya açığıyla bu senaryoyu bozmuş durumda. Sonuç? “Bekliyor.”

---

Muğlaklığın bedeli: Bilgi değil, sabır talep ediliyor

Bu statü bilgi vermiyor; beklenti dayatıyor. Kullanıcıya “Sıra sana gelecek” demekten öte bir şey söylemiyor. Tahmini zaman aralığı yok, teslim penceresi yok, “neden bekliyor”a dair ipucu yok.

Oysa modern lojistikte öngörülebilirlik esastır. Kullanıcı gününü planlamak ister; toplantı mı erteleyecek, evde mi bekleyecek, komşuya mı bırakılacak? Bu ifade, tüm planları askıya aldıran bir sis perdesi gibi.

---

Erkeklerin stratejik/problem çözme odağıyla bakış: Sistemi nasıl onarırız?

Stratejik bir perspektifle meseleye yaklaşınca şu sorular öne çıkıyor: Bu statü neden doğuyor ve nasıl azaltılır?

1. Talep–kapasite uyumsuzluğu: Kampanya günlerinde zirve yapan kargo hacmi için esnek kapasite modeli (geçici hatlar, vardiya takviyesi, bölge bazlı freelance kurye havuzu) neden yeterince yok?

2. Zaman penceresi algoritmaları: Kullanıcı adres yoğunluğuna, trafiğe, kurye yüküne göre dinamik teslim penceresi belirleyen yazılımlar var. Neden hâlâ tek cümlelik bir muğlaklıkla yetiniliyor?

3. Mikro-merkezler: Şehrin içinde küçük aktarma noktaları ile “son 3 km” hızlandırılabilir. Neden dev depolardan tek çıkışa bağımlılık sürdürülüyor?

4. Gerçek zamanlı şeffaflık: Kurye konumunu paylaşan, “benden önce 7 teslim var, tahmini 14:40–15:10 arası sende” diyen sistemler varken, neden bu kadar kapalı devre bir iletişim var?

Bu yaklaşım haklı olarak çözüm üretir; KPI (zamanında teslim oranı), NPS (memnuniyet), birim başı maliyet gibi metriklerle konuşur. Fakat tek başına metrikler, kullanıcı duygusunu ve emeğin koşullarını çoğu zaman görünmez kılar.

---

Kadınların empatik/insan odaklı bakışı: İnsan hikâyesi nerede?

Empatik perspektif şu noktaları parlatır:

- Kullanıcı tarafı: Bir anne, çocuğunun ilaçlarını bekliyor olabilir; bir öğrenci, sınav için gerekli ekipmanı; bir esnaf, müşterisine yetiştireceği ürünü. Muğlak bir statü, küçük bir aksilik değil, günlük yaşamın iptalidir.

- Emek tarafı: Kuryeler ağır yükler, yoğun tempo ve performans baskısıyla çalışır. “Bekliyor” ifadesi çoğu zaman yönetimsel planlama hatalarının üzerini örter; oklar sahadaki çalışana döner. Empatik bakış, suçu bireye değil, koşullara ve yönetsel tercihlere yöneltir.

- İletişim etiği: Kullanıcıyı belirsizlikte bırakmak, güç eşitsizliğini derinleştirir. “Sende bilgi yok; bende var ve paylaşmıyorum” duygusu, güveni eritir.

Bu yaklaşım, sayılara insan yüzü ekler: Şeffaflık, yalnız verimlilik için değil, onur ve saygı için de gereklidir.

---

Tartışmalı noktalar: Hangi mazeret makul, hangisi değil?

- “Yoğunluk var”: Her yıl aynı kampanya dönemlerinde aynı yoğunluk bahanesi normalleştiriliyorsa, bu artık mazeret değil kötü planlamadır.

- “Adres bulunamadı”: Navigasyon ve harita doğruluğu çağında adres bulunamaması, veri kalitesi/etiketi/koordinat hatasıdır; kullanıcının suçu değildir.

- “Kuryeler yetişemiyor”: İş yükü dağıtımı, iş sağlığı ve güvenliği, vardiya planı… Çözülmesi gereken yönetimsel konuların faturası müşteriye kesilemez.

- “Uygulama böyle gösteriyor”: Arayüz, gerçekliğin bahanesi değildir. Arayüz, gerçekliğin aynası olmalı.

---

Şeffaflık önerisi: Üç cümlelik dürüstlük devrimi

Bu statünün yerine üç cümlelik net bir protokol mümkün:

1. Neredesin? “Gönderin X şubesinde; bugün rota planına 12:00–16:00 aralığında alınması hedeflendi.”

2. Neden bekliyor? “Yoğunluk sebebiyle rotaya 40 dakika gecikme eklendi.”

3. Alternatifin ne? “İstersen şubeden al, teslim penceresini değiştir ya da komşuya bırak yetkisi ver.”

Böylece kullanıcıya edilgen bekleyiş değil, etkin tercih sunulur.

---

“Bekliyor”un kültürü: Standart mı, öğrenilmiş çaresizlik mi?

Uzun süre aynı muğlaklığı yaşayan kullanıcı, “Nasılsa böyle” diyerek öğrenilmiş çaresizlik geliştirir. Şirketler de bunu “şikâyet azalıyor” diye başarı sanır. Oysa şikâyet azalmıyor; umut azalıyor.

Lojistikte sürdürülebilir itibar, “sürpriz iyi” değil, “tutarlı iyi” ile kazanılır. “Bekliyor” kültürü ise sürpriz kötüleri normalleştirir.

---

Eşitleyici bakış: Strateji ile empatiyi aynı masaya oturtmak

- Stratejik yaklaşım şunu der: “Kapasiteyi esnet, veriyi zenginleştir, rota algoritmasını insanlı hale getir.”

- Empatik yaklaşım şunu ekler: “Kullanıcıya seçenek ver, kurye emeğini koru, dili şeffaflaştır.”

Bu ikisi birleşince ortaya hem verimli hem insanca bir teslimat deneyimi çıkar. “Gönderi dağıtım gününü bekliyor” cümlesi de ya tarihe karışır ya da gerçek bilgiye dönüşür.

---

Provokatif sorular: Harareti artıralım

- “Bekliyor” ifadesini normalleştirmek, şirketlerin planlama zafiyetini kültürleştirmek değil mi?

- Neden teslim penceresi çıplak biçimde paylaşılmıyor? “Benden önce 9 teslim var” demek bu kadar mı zor?

- Kampanya döneminde kapasiteyi esnetemeyen şirket, neden kampanyadan kâr yazabiliyor?

- Kullanıcıyı evde bekleten muğlaklık, zaman hırsızlığı değil mi? Bu kaybın telafisi nasıl olmalı?

- Kuryelerin iş yükü şeffaf paylaşılsa ve plan gerçekçi kurulduğunda, “bekliyor”u kaç günde tarihe gömeriz?

---

Son söz: Beklemek kader değil, kötü tasarımın yan ürünü

“Gönderi dağıtım gününü bekliyor” ifadesi, bugünün lojistik kapasitesinde mecburiyet değil; tercih. Tercih edilen, şeffaflık yerine sis; çözüm yerine erteleme; özür ve alternatif yerine suskunluk. Bunu değiştirmek mümkün: kapasiteyi esneten strateji, insan onurunu önceleyen empati ve bilgi saklamayan bir dil.

Forumun gücü, bu sisli cümleleri net sorulara çevirebilmemizde. Şimdi top sizde: Sizce bu statü bir gereklilik mi yoksa kötü tasarımın kılıfı mı? Hangi şirketin hangi pratiği örnek alınmalı? Ve en önemlisi, kullanıcı olarak ne talep edersek bu cümle tarihe karışır?