Aylin
New member
Her Zaman Kendini Haklı Gören Kişiye Ne Denir? Bir Ayna Hikâyesi
Selam sevgili forumdaşlar,
Bugün size biraz tanıdık, biraz da can yakıcı bir hikâye anlatmak istiyorum. Hani hayatımızda hep vardır ya, her tartışmada son sözü söyleyen, her durumda haklı çıkan, hatta yanlış olsa bile “ben demiştim” diyebilen biri… İşte bu hikâye, o insanlardan biriyle yaşanmış bir akşamın hikâyesi. Belki okurken bir yüz gelir gözünüzün önüne; belki bir arkadaş, belki bir sevgili, belki de kendiniz…
---
Üç Kişilik Bir Sohbet: Selim, Aslı ve Derin
O akşam üç arkadaş bir kafede buluşmuştu.
Selim, her zamanki gibi planlı, mantıkçı ve çözüm odaklıydı. Hayatta her şeyin bir matematiği olduğuna inanırdı.
Aslı, duygusal, anlayışlı ve empatikti. İnsanların ne hissettiğini sezmek onun doğasında vardı.
Ve Derin... O, hikâyenin merkezindeydi. Çünkü Derin, her zaman haklıydı. Hangi konuda konuşulursa konuşulsun, sonunda herkesin onun haklı olduğunu “kabul etmesi” gerektiğini düşünürdü.
O akşam konu basitti: bir arkadaşlarının yaptığı bir hata. Ama konuşma ilerledikçe Selim’in sabrı, Aslı’nın nezaketi, Derin’in inadıyla sınandı.
---
“Haklı Olmak mı, Mutlu Olmak mı?”
Selim masaya yaslanıp sakin bir sesle konuştu:
“Bence mesele kimin haklı olduğu değil, hatayı nasıl düzelteceğimiz. Plan yapalım, sonuç odaklı düşünelim.”
Derin hemen araya girdi:
“Hayır Selim, sen anlamıyorsun. Ben zaten en başından demiştim böyle olacağını. O hata yapılmazdı, ben olsaydım.”
Aslı, ikisinin arasına yumuşak bir sesle girdi:
“Derin, haklı olman güzel ama bazen insanlar hata yapar. Onları anlamak da önemli. Belki o an öyle hissetti.”
Derin gülümsedi, ama o tanıdık, “ben yine haklıyım” gülümsemesiydi.
“Aslı sen çok iyi niyetlisin ama bazı şeyler basit: Doğru vardır, yanlış vardır. Ben doğruyu biliyorum.”
Selim derin bir nefes aldı. “Ama herkesin doğrusu farklı olabilir, değil mi?”
Derin hemen cevapladı: “Hayır. Gerçekler değişmez.”
Masada sessizlik oldu. Ve o sessizlik, bir haklılık duvarı gibi herkesin üzerine çöktü.
---
Haklılık Duvarı
Derin’in bu tavrı yeni değildi. Çocukluğundan beri her tartışmada, her durumda “haklı çıkmak” onun için bir tür savunmaydı. Belki kimse ona çocukken “yanılabilirsin” dememişti. Belki de biri yanıldığında onu cezalandırmıştı.
O yüzden her seferinde duygularını değil, savunmasını öne koyardı.
Selim bunu fark etti.
“Aslında mesele senin haklı olman değil, Derin,” dedi.
“Mesele, haksız çıkmaktan neden bu kadar korktuğun.”
Derin gözlerini kaçırdı.
Aslı, onun eline dokundu:
“Bazen yanılmak insanı küçültmez, büyütür. Hep haklı olmak, yalnızlaştırır.”
O anda Derin’in yüzünde kısa bir sessizlik belirdi. Ama hemen ardından o tanıdık savunma geldi:
“Ben yalnız falan değilim. Sadece herkes benim kadar düşünmüyor.”
---
Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Selim, konuyu çözmek istiyordu. “Bak,” dedi, “bir strateji kuralım. Herkes sırayla konuşsun. Argümanlarımızı koyalım, sonra ortak bir nokta bulalım.”
Aslı başını salladı. “Ama bu bir yarış değil ki, Selim. Bazen biri haksız olsa da onu dinlemek gerekiyor. Empati olmadan hiçbir çözüm işe yaramaz.”
Selim haklıydı, Aslı da haklıydı — ama Derin için sadece bir kişi haklı olabilirdi: kendisi.
Bu fark, masadaki tüm dengeleri bozdu.
Erkeklerin stratejik yönü, kadınların ilişkisel yönü arasında sıkışmıştı artık o gece.
Haklı olmanın zaferi, bir dostluğu yenmeye başlamıştı.
---
Haklılığın Yalnızlığı
Gece ilerledikçe Derin’in sesi yükseldi, Selim’in cümleleri kısaldı, Aslı’nın gözleri doldu.
Derin sonunda kalktı, “Benimle tartışamazsınız çünkü ben gerçeği söylüyorum,” diyerek masadan uzaklaştı.
Arkasından bakan Aslı sadece şunu fısıldadı:
“Bazı insanlar gerçeği değil, kendi yankısını duyar.”
Selim sessiz kaldı. Çünkü biliyordu; bu tartışmanın kazananı olmayacaktı.
O an fark ettiler: Haklılık, paylaşılmadığında soğuk bir taç gibiydi.
Parlıyordu belki, ama ağırdı. Ve başta değil, yürekte iz bırakıyordu.
---
Ertesi Gün: Aynadaki Kırık
Ertesi sabah Derin aynaya baktı. Gözlerinin altı morarmış, yüzü yorgundu.
Bir an kendine sordu: “Neden her seferinde haklı çıkmak zorundayım?”
Cevap gelmedi. Ama aynadaki yansıma ona sanki Aslı’nın sözünü hatırlatıyordu:
“Yanılmak insanı küçültmez.”
O an ilk kez kendiyle tartışmadı.
Sadece sustu. Ve uzun zaman sonra ilk kez haklı çıkma ihtiyacı olmadan düşündü.
---
Kendini Hep Haklı Görene Ne Denir?
İşte forumdaşlar, hikâyenin özü burada saklı.
Kendini her zaman haklı görene, kimi “narsist” der, kimi “egoist”, kimi de “savunmacı.”
Ama bazen, o kişinin derininde sadece kırılmış bir güven vardır.
Haklılık, onun zırhıdır. Çünkü yanlış olmak, geçmişte acı vermiştir.
Yine de şu bir gerçektir:
Her zaman haklı olan, aslında kimseyi dinlemeyen kişidir.
Ve kimseyi dinlemeyen, bir süre sonra kendi sesinde kaybolur.
---
Forumdaşlara Bir Soru
Siz hiç “hep haklı” biriyle konuştunuz mu?
Ya da belki, bir tartışmada fark ettiniz mi kendinizi — o kişiye dönüşürken?
Haklı olmanın verdiği rahatlık, bazen huzuru alıp götürmez mi sizce de?
Belki de önemli olan, “kimin haklı olduğu” değil, “kimin anlayabildiği.”
Çünkü bir ilişkiyi, bir dostluğu, hatta bir insanı ayakta tutan şey empati, değil zaferdir.
---
Son Söz
Her zaman kendini haklı gören kişiye ne denir?
Belki “bencil”, belki “kibirli”... ama belki de sadece “yaralı.”
Haklı olmanın duvarına sıkışmış insanlar, aslında en çok kendilerini duyamazlar.
Oysa bazen, “haklıyım” demek yerine “seni anlıyorum” demek,
hem kendini hem karşındakini iyileştirir.
Ve belki de hayatın en olgun hali,
“haklı çıkmak” değil, “kalpli kalmak”tır.
Selam sevgili forumdaşlar,
Bugün size biraz tanıdık, biraz da can yakıcı bir hikâye anlatmak istiyorum. Hani hayatımızda hep vardır ya, her tartışmada son sözü söyleyen, her durumda haklı çıkan, hatta yanlış olsa bile “ben demiştim” diyebilen biri… İşte bu hikâye, o insanlardan biriyle yaşanmış bir akşamın hikâyesi. Belki okurken bir yüz gelir gözünüzün önüne; belki bir arkadaş, belki bir sevgili, belki de kendiniz…
---
Üç Kişilik Bir Sohbet: Selim, Aslı ve Derin
O akşam üç arkadaş bir kafede buluşmuştu.
Selim, her zamanki gibi planlı, mantıkçı ve çözüm odaklıydı. Hayatta her şeyin bir matematiği olduğuna inanırdı.
Aslı, duygusal, anlayışlı ve empatikti. İnsanların ne hissettiğini sezmek onun doğasında vardı.
Ve Derin... O, hikâyenin merkezindeydi. Çünkü Derin, her zaman haklıydı. Hangi konuda konuşulursa konuşulsun, sonunda herkesin onun haklı olduğunu “kabul etmesi” gerektiğini düşünürdü.
O akşam konu basitti: bir arkadaşlarının yaptığı bir hata. Ama konuşma ilerledikçe Selim’in sabrı, Aslı’nın nezaketi, Derin’in inadıyla sınandı.
---
“Haklı Olmak mı, Mutlu Olmak mı?”
Selim masaya yaslanıp sakin bir sesle konuştu:
“Bence mesele kimin haklı olduğu değil, hatayı nasıl düzelteceğimiz. Plan yapalım, sonuç odaklı düşünelim.”
Derin hemen araya girdi:
“Hayır Selim, sen anlamıyorsun. Ben zaten en başından demiştim böyle olacağını. O hata yapılmazdı, ben olsaydım.”
Aslı, ikisinin arasına yumuşak bir sesle girdi:
“Derin, haklı olman güzel ama bazen insanlar hata yapar. Onları anlamak da önemli. Belki o an öyle hissetti.”
Derin gülümsedi, ama o tanıdık, “ben yine haklıyım” gülümsemesiydi.
“Aslı sen çok iyi niyetlisin ama bazı şeyler basit: Doğru vardır, yanlış vardır. Ben doğruyu biliyorum.”
Selim derin bir nefes aldı. “Ama herkesin doğrusu farklı olabilir, değil mi?”
Derin hemen cevapladı: “Hayır. Gerçekler değişmez.”
Masada sessizlik oldu. Ve o sessizlik, bir haklılık duvarı gibi herkesin üzerine çöktü.
---
Haklılık Duvarı
Derin’in bu tavrı yeni değildi. Çocukluğundan beri her tartışmada, her durumda “haklı çıkmak” onun için bir tür savunmaydı. Belki kimse ona çocukken “yanılabilirsin” dememişti. Belki de biri yanıldığında onu cezalandırmıştı.
O yüzden her seferinde duygularını değil, savunmasını öne koyardı.
Selim bunu fark etti.
“Aslında mesele senin haklı olman değil, Derin,” dedi.
“Mesele, haksız çıkmaktan neden bu kadar korktuğun.”
Derin gözlerini kaçırdı.
Aslı, onun eline dokundu:
“Bazen yanılmak insanı küçültmez, büyütür. Hep haklı olmak, yalnızlaştırır.”
O anda Derin’in yüzünde kısa bir sessizlik belirdi. Ama hemen ardından o tanıdık savunma geldi:
“Ben yalnız falan değilim. Sadece herkes benim kadar düşünmüyor.”
---
Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Selim, konuyu çözmek istiyordu. “Bak,” dedi, “bir strateji kuralım. Herkes sırayla konuşsun. Argümanlarımızı koyalım, sonra ortak bir nokta bulalım.”
Aslı başını salladı. “Ama bu bir yarış değil ki, Selim. Bazen biri haksız olsa da onu dinlemek gerekiyor. Empati olmadan hiçbir çözüm işe yaramaz.”
Selim haklıydı, Aslı da haklıydı — ama Derin için sadece bir kişi haklı olabilirdi: kendisi.
Bu fark, masadaki tüm dengeleri bozdu.
Erkeklerin stratejik yönü, kadınların ilişkisel yönü arasında sıkışmıştı artık o gece.
Haklı olmanın zaferi, bir dostluğu yenmeye başlamıştı.
---
Haklılığın Yalnızlığı
Gece ilerledikçe Derin’in sesi yükseldi, Selim’in cümleleri kısaldı, Aslı’nın gözleri doldu.
Derin sonunda kalktı, “Benimle tartışamazsınız çünkü ben gerçeği söylüyorum,” diyerek masadan uzaklaştı.
Arkasından bakan Aslı sadece şunu fısıldadı:
“Bazı insanlar gerçeği değil, kendi yankısını duyar.”
Selim sessiz kaldı. Çünkü biliyordu; bu tartışmanın kazananı olmayacaktı.
O an fark ettiler: Haklılık, paylaşılmadığında soğuk bir taç gibiydi.
Parlıyordu belki, ama ağırdı. Ve başta değil, yürekte iz bırakıyordu.
---
Ertesi Gün: Aynadaki Kırık
Ertesi sabah Derin aynaya baktı. Gözlerinin altı morarmış, yüzü yorgundu.
Bir an kendine sordu: “Neden her seferinde haklı çıkmak zorundayım?”
Cevap gelmedi. Ama aynadaki yansıma ona sanki Aslı’nın sözünü hatırlatıyordu:
“Yanılmak insanı küçültmez.”
O an ilk kez kendiyle tartışmadı.
Sadece sustu. Ve uzun zaman sonra ilk kez haklı çıkma ihtiyacı olmadan düşündü.
---
Kendini Hep Haklı Görene Ne Denir?
İşte forumdaşlar, hikâyenin özü burada saklı.
Kendini her zaman haklı görene, kimi “narsist” der, kimi “egoist”, kimi de “savunmacı.”
Ama bazen, o kişinin derininde sadece kırılmış bir güven vardır.
Haklılık, onun zırhıdır. Çünkü yanlış olmak, geçmişte acı vermiştir.
Yine de şu bir gerçektir:
Her zaman haklı olan, aslında kimseyi dinlemeyen kişidir.
Ve kimseyi dinlemeyen, bir süre sonra kendi sesinde kaybolur.
---
Forumdaşlara Bir Soru
Siz hiç “hep haklı” biriyle konuştunuz mu?
Ya da belki, bir tartışmada fark ettiniz mi kendinizi — o kişiye dönüşürken?
Haklı olmanın verdiği rahatlık, bazen huzuru alıp götürmez mi sizce de?
Belki de önemli olan, “kimin haklı olduğu” değil, “kimin anlayabildiği.”
Çünkü bir ilişkiyi, bir dostluğu, hatta bir insanı ayakta tutan şey empati, değil zaferdir.
---
Son Söz
Her zaman kendini haklı gören kişiye ne denir?
Belki “bencil”, belki “kibirli”... ama belki de sadece “yaralı.”
Haklı olmanın duvarına sıkışmış insanlar, aslında en çok kendilerini duyamazlar.
Oysa bazen, “haklıyım” demek yerine “seni anlıyorum” demek,
hem kendini hem karşındakini iyileştirir.
Ve belki de hayatın en olgun hali,
“haklı çıkmak” değil, “kalpli kalmak”tır.